"Mükemmel"; olsun
istediğimiz, kendi yazdığımız, kulaktan kulağa anlattığımız bir masaldı
aslında.
Mükemmel
yol yoktu… Mükemmel yolcu da yoktu…
Yol
sadece yoldu… "Mükemmel" ise yol kenarına dizilmiş, ışıltılı,
rengarenk kalıplarıyla göz boyayan, akıl çelici sahte tabelalardan ibaretti
aslında var sandığımız, sandırıldığımız…
Yolcu
sadece yolcuydu… "Mükemmel" ise yolda geçirdiği zamanına ve o yollarının
çıktığı yerlere ayak basmışlığına duyduğumuz hayranlıktı. Belki o yol
kenarlarından topladığı ışıltılı taşlarına kabaran iştahımızdı. Belki de yolu
ve yolculuğunu anlattığı ağdalı sözleriydi kandığımız, kandırıldığımız.
Oysa
yolculuğumuzda, o yolda karşımıza çıkanlarda sadece yolcuydu biz gibi,
siz gibi… Bazıları peri, bazıları cadıydı belki ama hepsi yolcuydu.
Bir
sanrıydı o "bildiğimiz", "dayattığımız",
"dayatıldığımız" mükemmel.
Halbuki
mükemmeli oynamaktan sıyrılırsak, mükemmeli aramayı bırakırsak, mükemmel
kılmaya çalışmaktan vazgeçersek, her şeyimizle kendimiz olmaya ve her şeyiyle
kendisi olmasına izin verirsek birlikte mutlu olabileceğiz. Sadece bir yolda,
sadece bir yolcu olduğumuzu anlayabilirsek gerçek mükemmele yaklaşabileceğiz. Çünkü
o "mükemmel" parçası olan her bir yolcu ile o yolun sonunda
buluştuğunda var olacak…
Mükemmel
için yolda "OL"un, yolcu "OL"un…